top of page

Karları güneşine nasıl sığdırdın?

  • aysunesgin
  • 18 Oca 2021
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 6 Şub 2021

Lapa lapa kar yağarken canı salep yerine sıcak şarap çekenler kimler görebilir miyim? Sıcak şarabın yanına, sobanın üstünde kabukları çatlayana kadar pişmiş kestane iyi giderdi aslında. Yeme-içme söz konusu olduğunda, hücrelerimin adeta doğuyla batının bir sentezi olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

ree

Bugün, sabahtan beri bir kar yağıyor, sanki gizli bir anlaşma varmış da haberimiz yokmuş gibi ardından güneş açıyor, sonra yine lapa lapa kar, bu kısır döngü bu şekilde devam ediyor. Yağan karın yerde uzun soluklu kalma çabası ya da planı var mıydı bilmiyorum ama öyleyse bile çoktan pes etmiştir diye tahmin ediyorum. İnsanoğlu da bazen, sonucu hiç istediği gibi olamayacak bir konu için beyhude çabalıyor ya, bunu bilinçli bir şekilde mi yapıyor yoksa hiçbir şeyin farkında bile değil mi acaba? İkinci seçenekse çok tatsız ama ilkiyse neden böyle davranıyoruz ki? Şöyle bir eskileri düşünüyorum da, ilk duruma örnek olacak o kadar çok yersiz uğraşa imza atmışımdır ki liste yapsam ki buna klavye dayanmayabilir, hadi dayandı diyelim okuyanlara ekstra acı soslu ızdırap aktivitesi olur. Sanırım bunu hiçbirimiz istemeyiz, bir de daha birbirimize ısınmamışız ve hatta birbirimizi tanımıyoruz, aniden başlamadan biten hikayenin gizli özneleri olur çıkarız, aman diyelim.


Güneş demişken, geçen sene kendisinden o kadar çok uzak kaldım ki – gerçi normalde de pek iyi geçinemeyiz, beyaz tenli olanlar kederimi çok iyi anladı diye tahmin ediyorum – bazen aynada kendime bakarken, gece uyurken birisi yüzümü tebeşir tozuyla boyadı diye ürküyorum. Aranızda buğday tenliler ya da doğuştan d vitamini deposu olanlar varsa sizi hiç kıskanmıyorum, bilesiniz, yooooo asla ve asla kıskanmıyorum. Bu arada, bilgisayarın karşısına geçmeden önce pencerenin önünde cama yapışmış bir haldeydim ama artık kar yağışı tamamen durdu, boşuna güzelim cam da kirlenmiş oldu. Sanırsınız, çocukluğunda kara bata çıka yürüdüğü için donuna kadar ıslanan ben değilim de bambaşka birisi. Tabii ki bahsetmeden olmaz, canım memleketim Bilecik her ne kadar batının Paris’i olsa da, kışları kıyamet tadında geçerdi resmen. O nasıl bir soğuk, o nasıl bir tipi, o nasıl asla yerden kalkmayan kar, o nasıl sabahları her yeri cam gibi gösteren donma (bir defa daha 'o nasıl' dersem eğer lütfen klavyemden ilgili harflerin yok edilmesini dileyiniz), anlatılmaz yaşanır diyeceğim ama tahminimce Bilecikli tek tanıdığınız benim. Bazen haftalarca okul tatil olur ve evde mahsur kalırdık, şimdilerin online eğitim çılgınlığı o zaman da olsaymış neler olurmuş acaba? Düşünüyorum da ilkokul birinci sınıfta, öğrencilerden birisine çok sinirlendiği için çaldığı kemanı (ya da yayını ama umarım sadece yayıdır da ben yanlış hatırlıyorumdur) ona doğru fırlatan ve her daim sinirli olan bir sınıf öğretmenimiz vardı, online eğitimde sinirlendiğinde neler yapacaktı? Bir anda zoom’da oturumu kapatıp gider miydi acaba? Anlamlı hiçbir tahminde bulunamadım şu anda ama merak etmedim değil. Kar yağışından havada uçan keman yayına nasıl geldik bilemiyorum ama bu esnada kar yine yağmaya başladı. Yağan karı görünce de, sanki birisi midelerdeki ‘salep isteme‘ butonuna basmış da üzerindeki tarçının kokusu burunlara ulaşmış gibi o ağzına kadar dolu olan salep bardağını insanın canı çekmiyor mu? Bu soruyu sorunca da ‘doğduğun ev kaderindir’e balıklama atlıyoruz sanırım. Keza Bilecik yerine Berlin’de doğmuş olsaydım, belki de canım salep yerine sıcak şarap çekecekti. Neyse ikisi de tarçınlı, o nedenle orta yolda buluşabiliriz.


Kar yağıyor dedim ama güneş de pasparlak tepeden tepeden bakmaya devam. İki tarafın da inatçılığına bravo gerçekten. Ben de bazı konularda keçi gibiyimdir, o nedenle sizi çok iyi anlıyorum çocuklar. Ben en iyisi markete gidip salep alayım, gönül isterdi tabii “Benim sıcak şarap tarifim bir başka güzel, hemen sizinle de paylaşayım.” demeyi ama bir başka kışa artık. Kağıthane meydanında noel pazarı kurulsaydı, bu ikilemlerin hiçbirisi yaşanmazdı işte. Bu kış bendeki derdin, sıkıntının çeşidi de bir başka oldu tabii ister istemez, malum 'dış hatlar gidiş' tabelasını bir senedir rüyamda dahi göremedim. Kanımca biraz daha batının kötü huylarından bahsetmeye devam edersem, klavyemin içinden yer yer kestane arabası, yer yer de leblebi kavurma makinesi fırlayacak ki açıkçası müstahak bana.


Ne diyorduk, kar, güneş, ne güzel bir ikili, değil mi? E madem öyle, bugün de günlerden Empire of the Sun – Walking On a Dream olsun. Açalım sesi, hoplayıp zıplamaya hazır olalım, Pazartesi şanıyla devam etsin.


Kağıthane (hâlâ evet)


Yorumlar


bottom of page